Bugün yaptığımız tarihi yarımada turunda Balat Fener Rum Lisesi’nden başladık. Selda’nın alanına girmek istemiyorum ama bir iki resim koymadan da duramayacağım.
Cağaloğlu’ndan devam ederek Sultanahmet – Ayasofya – Topkapı Sarayı güzergahı ile Süleymaniye’de turu sonlandırdık. Epeydir İÜ çevresinde gezinmemiştik. İyi geldi. Yağmurun da durduğu bir zaman dilimine denk geldiğinden keyifli bir gezi oldu. Batur, Selimiye Camii’ni görmüş bir çocuk olarak; Süleymaniye camisinin Sinan’ın kalfalık dönemi eseri olduğuna inanamadı. Zira haşmeti karşısında etkilenmemek imkansız.
Süleymaniye’de biten gezimizde Kuru Fasulye yemeden bitirmek olmazdı. Selda’nın öğrencilik yıllarından müdavimi olduğu Ali Baba’da (Köşedeki Ali Baba Kanaat) henüz hazırlıklar sürdüğünden, diğer bir Ali Baba’ya yöneldik. Erzincanlı Ali Baba pıtrak gibi çoğalan kuruculardan birisi. Selda’nın söylediğine göre eskiden orada bulunan kahveler artık kuru fasulyeci olarak hizmet veriyorlar. Erzincanlıda, dev bakır kazanda kömür ateşinde hazır bekleyen mis gibi kuru fasulye hemen yanında da pilav durmakta. Kuru çok çok leziz. Pilav eh işte. Turşu güzel ve kabak tatlısı güzel.
Her güzelde olduğu gibi, bu güzelde de bir kusur var. Servis garsonları bir ellerinde sigara, diğer ellerinde telefonla servis yapıyorlar. Gömleklerinin arkasına yaldızlarla yazdıkları “Erzincanlı Ali Baba Since 1924″ yazısıda durumu kurtarmaya yetmiyor. Yemek yemekte olan turistlerde oluşan Türk restaurant servis imajı nasıl temizlenir bilmiyorum.
Bir cevap yazın