Ne zamandır Şehirhatları vapuruna binmemiştik. Batur ise sanırım sadece 2-3 yaşlarında bir kez binmişti. Bu nedenle Sirkeci Doğubank iş hanına giderken ailecek gitmeyi önerdim. Aklımda ise vapur ile Sirkeci’ye gitmek vardı. Yola düştük, hava yağmursuz ve açıktı.
Batur için eğlenceli bir gezi olabilmesi için, martı – simit ikilisinin uyumunu göstermek iyi olacaktı. Kadıköy iskele meydanından simit almaya yeltendik, eskiden olduğu gibi. Oda ne meydanda bir tane bile simitçi yok. Balık ızgaracıların ızgaralarından tüm çevreye dağılan kesif yağ kokusu var, ayakkabı boyacısı var, Tema’nın standı var, Milli Piyangocu var, kimlik laminasyoncusu bile var ama simitçi yok. Soruyorum kimlik laminasyoncusuna, “yok abi onların hepsini buradan kaldırdılar, yoksa simit sarayları nasıl iş yapacaktı ki?” dedi. İnanamadım, simitçiler bence buranın alameti farikası olmuşlardı. Ayrıca da simit olmadan vapurda çay içmenin ne zevki vardır diye düşünürken, hemen yanımızda Erzincanlı 10 küsür yaşlarında elinde küçücük bir tepsi ve içinde tam 5 adet simitle etrafını dikkatle kesen bir çocuk belirdi. Yüzünde, sanırsınız ki o tepside simit değil de, silah satıyormuşcasına bir korku ifadesi var. Konuşuyorum, “abi belediyeciler gördükleri anda tepsiyi alıyorlar, o yüzden az simitle çıkıyorum” diyor. Neyse Ben bu taptaze çıtır simitlerden 3 tanesini alıyorum, mutlu bahtiyar vapura doğru yürümeye başlıyoruz. Tabii ki Batur daha vapur kalkmadan bir tanesini götürüyor. Selda ve benimki ise duruyor. Çay ocağının yanından geçerken o kırmızılı porselen çay tabaklarının şıkırtılı yıkanma sesi ve bardaklara dolan tavşan kanı çay, elimdeki simitin sonunu hazırlıyor. Ben de o tavşan kanı çayımı alıp açıkta simidimi lüpletiyorum.
Sadece Selda’nın o taş gibi iradesi sayesinde simidi olduğu gibi duruyor. Ve vapur Eminönü’ne doğru yol alırken vapurun arkasında birer ikişer martılar birikmeye başlıyor. O martı çığlıkları sanki Selda’nın simidi için. Batur martıların beslenme saatinin açılışı yapıyor bile, martılar akrobatik uçuşlarla neredeyse hiç birini suya düşürmeden kapmaktalar. Eminönü’ne yaklaşırken bu beyaz kuşlar adeta simidi elimizden alacak kadar yaklaşıyorlar.
Geminin kıç tarafında bu aksiyonu gerçekleştirirken hemen arkamızdaki yazı Selda ve Ben’i yıllar öncesine götürdü.
Daha evlenmeden önce, Selda Esbank Eminönü şubesinde çalışırken, akşamları eve 18:30 Eminönü – Bostancı vapuruyla dönerdik. Bu vapurda herkez birbirini tanırdı, müdavimlerin kendi aralarında selamlaşması adettendi. Genellikle de şimdi bulunduğumuz kıç bölümünde seyahat ederdik. Burada bir keyif grubu vardı ki unutulmaz. Küçük bir tabakta mezeleri ve ellerinde rakıları abartısız bir keyif yaparlardı. Sessiz, fısıltıyla o günün muhasebesi yapılırdı bu sohbetlerde. En ufak bir taşkınlık olmazdı. Ahh ahhhh.
Eminönü’ne vardığımızda hava bir miktar daha kararmıştı ve hala aynı martılar etrafımızda uçuyorlardı, belkide minnettarlıklarını bu şekilde göstermekteydiler.
Ahmet için bir cevap yazın Cevabı iptal et